Перевод: со всех языков на турецкий

с турецкого на все языки

kıpkırmızı olmak

  • 1 багроветь

    kıpkırmızı olmak
    * * *
    несов.; сов. - побагрове́ть
    kıpkırmızı olmak; kıpkırmızı kesilmek ( о лице)

    Русско-турецкий словарь > багроветь

  • 2 turn scarlet

    kıpkırmızı olmak, pancar gibi olmak

    English-Turkish dictionary > turn scarlet

  • 3 turn scarlet

    kıpkırmızı olmak, pancar gibi olmak

    English-Turkish dictionary > turn scarlet

  • 4 раскраснеться

    сов.

    раскрасне́ться на моро́зе — ayazdan yüzü / yanakları kıpkırmızı olmak

    Русско-турецкий словарь > раскраснеться

  • 5 разгораться

    несов.; сов. - разгоре́ться

    дрова́ разгора́ются — odunlar alevleniyor

    щёки у неё разгоре́лись — yanakları kıpkırmızı olmuştu

    3) перен. alevlenmek; kızışmak

    поле́мика разгоре́лась — tartışma kızıştı / alevlendi

    стра́сти разгоре́лись — ihtiraslar alevlendi

    в любо́й моме́нт мо́жет вновь разгоре́ться вооружённый конфли́кт — silahlı çatışma her an yeniden alevlenebilir

    Русско-турецкий словарь > разгораться

  • 6 разрумяниться

    сов.
    1) разг. yanaklarına bol allık sürmek

    она́ разрумя́нилась от моро́за — ayazdan yanakları kıpkırmızı oldu

    Русско-турецкий словарь > разрумяниться

  • 7 flush scarlet

    v. kıpkırmızı olmak, pancar gibi olmak

    English-Turkish dictionary > flush scarlet

  • 8 flush scarlet

    v. kıpkırmızı olmak, pancar gibi olmak

    English-Turkish dictionary > flush scarlet

  • 9 густо

    sık,
    bol bol
    * * *
    sık; bol bol ( изобильно)

    гу́сто поли́ть макаро́ны со́усом — makarna üzerine koyu koyu salça dökmek

    сли́ва гу́сто усе́яна плода́ми / цвета́ми — erik pıtrak gibi

    цветы́ поса́жены о́чень гу́сто — çiçekler çok sık dikilmişti

    гу́сто покрасне́ть — kıpkırmızı olmak, pancar kesilmek

    ••

    вре́мени у нас не гу́сто — разг. vaktimiz pek yok

    Русско-турецкий словарь > густо

  • 10 blush

    n. yüz kızarması, utanma
    ————————
    v. kızarmak, yüzü kızarmak, utanmak, kırmızılaşmak
    * * *
    1. utanma (n.) 2. utan (v.) 3. yüz kızarması (n.)
    * * *
    1. noun
    (a red glow on the skin caused by shame, embarrassment etc.) (yüz)kızarma
    2. verb
    (to show shame, embarrassment etc by growing red in the face: That girl blushes easily.) (yüzü)kızarmak, kıpkırmızı olmak

    English-Turkish dictionary > blush

  • 11 flame

    n. alev, hiddet, parlaklık, alev kırmızısı, sevgili, göz ağrısı
    ————————
    v. alevlenmek, alev alev yanmak, alev almak, kızarmak, kıpkırmızı olmak
    * * *
    1. alevlen (v.) 2. alev (n.)
    * * *
    [fleim] 1. noun
    (the bright light of something burning: A small flame burned in the lamp.) alev
    2. verb
    1) (to burn with flames: His eyes flamed with anger.) alev alev yanmak
    2) (to become very hot, red etc: Her cheeks flamed with embarrassment.) alev gibi yanmak
    - flammable
    - flame of the forest

    English-Turkish dictionary > flame

  • 12 glow

    n. kızarma, kızgınlık, parıltı, coşku, heyecan, hırs, şevk, ihtiras
    ————————
    v. kızarmak, kıpkırmızı olmak, korlaşmak, kızıllaşmak, coşmak, yanmak, parlamak
    * * *
    1. parılda (v.) 2. parıldama (n.) 3. yan (v.) 4. hararet (n.)
    * * *
    [ɡləu] 1. verb
    1) (to give out heat or light without any flame: The coal was glowing in the fire.) pırıldamak, kor gibi parlamak
    2) (to have red cheeks because of heat, cold, emotion etc: The little boy glowed with pride.) yanakları kızarmak
    2. noun
    (the state of glowing: the glow of the coal in the fire.) kızıllık
    - glow-worm

    English-Turkish dictionary > glow

  • 13 redden

    v. kırmızılaştırmak, kızarmak, kırmızılaşmak, kızıllaşmak
    * * *
    1) (to make or become red or redder: to redden the lips with lipstick.) kızar(t)mak
    2) (to blush: She reddened as she realized her mistake.) kızarmak, kıpkırmızı olmak

    English-Turkish dictionary > redden

  • 14 пунцовый

    стать пунцо́вым — kıpkırmızı / pancar kesilmek, (yüzü) pancar gibi olmak

    Русско-турецкий словарь > пунцовый

  • 15 über

    über ['y:bɐ]
    1) ( oberhalb) üstünde, üzerinde; ( auf der anderen Seite) öbür tarafta; ( weiter als) -den fazla;
    \über der Straße wohnen caddenin öbür tarafında oturmak;
    sie wohnt \über uns üstümüzde oturuyor
    2) ( während, bei) -ken, başında;
    \über der Arbeit einschlafen çalışırken [o iş başında] uyumak
    3) ( Grenze) üstünde;
    zwei Grad \über null sıfırın üstünde iki derece
    \über jdm stehen birinin üstü olmak
    5) ( infolge) üzerine;
    \über all der Aufregung hatte ich dich ganz vergessen bu kadar telaş üzerine seni tamamen unutmuştum
    II präp
    1) (Richtung: durch) yol boyunca;
    \über jdn/etw hinweg bir kimseye/şeye aldırmayarak, bir kimseyi/şeyi es geçerek;
    nach Münster \über Dortmund Dortmund üzerinden Münster'e;
    \über die Straße gehen sokağı geçmek;
    \über die Grenze fahren sınırı geçmek;
    \über eine Mauer springen bir duvarın üzerinden atlamak;
    bis \über beide Ohren verliebt sein körkütük âşık olmak;
    bis \über beide Ohren in Arbeit stecken işi başından aşkın olmak
    2) ( zeitlich)
    \über Nacht geceleyin;
    \über das Wochenende hafta sonu(nda);
    das ist schon \über 3 Jahre her bunun üzerinden 3 yıl geçti bile;
    \über die Dreißig hinaus otuzunu geçmiş;
    \über etw hinweg sein bir şeyi arkada bırakmış olmak
    3) ( von, betreffend) üzerine(-in), hakkında(-in), ilişkin;
    was wissen Sie \über ihn? onun hakkında ne biliyorsunuz?
    4) ( in Höhe von) -lik;
    ein Scheck \über 4000 Euro 4000 euroluk bir çek;
    ein Rennen \über 2000 Meter 2000 metrelik bir yarış
    \über eine Stunde bir saatten fazla;
    Kinder \über 12 Jahre 12 yaşından büyük çocuklar
    Autos \über Autos otomobil üstüne otomobil
    7) ( mittels) yoluyla;
    \über ein Inserat ilan yoluyla
    \über jdn herrschen/Macht haben birine hükmetmek/sözü geçmek
    es geht nichts \über Fußball futbolun üstüne yok;
    jdn/etw \über alles lieben bir kimseyi/şeye herşeyden çok sevmek
    1) ( mehr als) üzerinde, -den (fazla);
    \über zwei Meter lang/breit uzunluğu/genişliği iki metrenin üzerinde, iki metreden (fazla) uzun/geniş;
    sind Sie \über 30? 30'un üzerinde misiniz?
    2) ( völlig)
    er wurde \über und \über rot kıpkırmızı kesildi
    3) ( Zeitraum)
    die ganze Nacht \über bütün gece boyunca
    IV adj ( fam)
    1) ( übrig)
    da ist noch Kuchen \über daha pasta var
    2) ( überlegen) üstün (in -de);
    geistig ist sie mir \über zekâca benden üstündür

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > über

  • 16 Kopf

    Kopf <-(e) s, Köpfe> [kɔpf, pl 'kœpfə] m
    1) ( Körperteil, Nagel\Kopf, Nadel\Kopf) kafa, baş;
    zehn Euro pro \Kopf adam başına on euro;
    \Kopf an \Kopf kafa kafaya, başa baş;
    aus dem \Kopf kafadan;
    \Kopf hoch! üzme tatlı canını!;
    etw auf den \Kopf stellen bir şeyi altüst etmek;
    sie stellten das ganze Haus auf den \Kopf bütün evi altüst ettiler;
    sich auf den \Kopf stellen ( fig) o ( fam) ağzıyla kuş tutmak;
    \Kopf und Kragen riskieren kellesini koltuğuna almak, başını ortaya koymak;
    sich dat etw aus dem \Kopf schlagen bir şeyi aklından [o kafasından] çıkarmak;
    sich dat etw in den \Kopf setzen bir şeyi aklına [o kafasına] koymak;
    das will mir nicht in den \Kopf bunu aklım almıyor;
    das kann ich im \Kopf rechnen bunu kafamdan hesaplayabilirim;
    mit rotem \Kopf dastehen kıpkırmızı kesilmek;
    von \Kopf bis Fuß baştan aşağı;
    sie ist ein kluger \Kopf o akıllı birisidir;
    sie hat ihren eigenen \Kopf o kendi bildiğini okur;
    er ist nicht auf den \Kopf gefallen kafası boş değil;
    den \Kopf in den Sand stecken deve kuşu gibi başını kuma sokmak [o gömmek];
    mit dem \Kopf durch die Wand wollen kafasının dikine gitmek;
    es kann nicht immer nur nach deinem \Kopf gehen her şey senin istediğin gibi olamaz;
    wir redeten uns dat die Köpfe heiß konuşmaktan kafamız şişti;
    einen kühlen \Kopf bewahren serin kanlı olmak;
    nicht ganz richtig im \Kopf sein ( fam) kafadan kontak olmak, aklından zoru olmak;
    das geht mir durch den \Kopf bu, aklımdan geçiyor;
    mir brummt der \Kopf ( fam) başım çok ağrıyor;
    mir raucht der \Kopf ( fam) kafam dumanlandı;
    der Erfolg ist ihm zu \Kopf(e) gestiegen başarı onun başına vurdu;
    ich war wie vor den \Kopf gestoßen beynimden vurulmuşa döndüm;
    jdm den \Kopf verdrehen ( fam) birinin beynine girmek, birini baştan çıkarmak;
    sich dat den \Kopf zerbrechen ( fam) kafa yormak [o patlatmak];
    das kann dich den \Kopf kosten (a. fig) bu, senin başını yakabilir;
    er hat sein ganzes Geld auf den \Kopf gehauen ( fam) bütün parasını har vurup harman savurdu;
    was man nicht im \Kopf hat, das hat man in den Beinen ( fig) o ( fam) akılsız başın cezasını ayak çeker, akılsız iti [o köpeği] yol kocatır
    2) (Brief\Kopf) başlık; ( bei Münze) tu(ğ) ra;
    \Kopf oder Zahl? tura mı yazı mı?

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > Kopf

  • 17 от

    = ото

    от дере́вни до ста́нции — köyden istasyona kadar

    от дере́вни до ста́нции три киломе́тра — köyle istasyon arası üç kilometre

    расстоя́ние от Земли́ до Луны́ — Yer-Ay mesafesi

    на се́вер от го́рода — şehrin kuzeyinde

    в двух киломе́трах от го́рода — şehirden iki kilometre uzaklıkta

    он сел сле́ва от меня́ — soluma oturdu

    3) (указывает на источник чего-л.)...dan

    дохо́ды от не́фти — petrol gelirleri

    узна́ть что-л. от дру́га — bir şeyi dostundan öğrenmek

    4) (указывает на целое, которому принадлежит часть)...dan

    отре́зать ломо́ть от хле́ба — ekmekten bir dilim kesmek

    ключ от (э́того) шка́фа — dolabın anahtarı

    5) ( против) karşı

    закры́ться от уда́ра (о боксёре)yumruğa kapanmak

    сре́дство от гри́ппа — grip ilacı

    он при́нял табле́тку от гри́ппа — gribe karşı bir komprime aldı

    6) (указывает на причину, основание)...dan; ile

    дрожа́ть от стра́ха — korkudan titremek

    я просну́лся от шу́ма — gürültüye uyandım

    почерне́вший от вре́мени — zamanla kararmış

    сме́ртность от ра́ка — kanserden ölüm oranı

    вода́ покрасне́ла от кро́ви — su kanla kıpkırmızı olmuştu

    отлича́ться друг от дру́га — birbirinden farklı olmak

    письмо́ от тре́тьего ма́рта — üç Mart tarihli mektup

    ••

    вре́мя от вре́мени — zaman zaman

    день ото дня́ — günden güne; gün geçtikçe

    депута́т НРП от Анкары́ — Ankara CHP milletvekili

    Русско-турецкий словарь > от

См. также в других словарях:

  • kıpkırmızı kesilmek (veya olmak) — yüz herhangi bir nedenle çok kızarmak Kız utancından kıpkırmızı kesilmiş. Ö. Seyfettin Orhan ın pembe esmer yüzü kıpkırmızı olmuştu. T. Buğra …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • kesilmek — nsz 1) Kesme işi yapılmak 2) Bitkin duruma gelmek, gücü, takati kalmamak, çok yorulmak Sonunda elleri, ayakları yorgunluktan kesilerek uzanıyorlardı yattıkları hasırlara. N. Cumalı 3) Gibi olmak, benzemek, dönmek Senelerden beri hizmetçinin,… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • gümletmek — i Güm diye ses çıkmasına neden olmak Yumruklar kürsüyü ve rahleleri gümletiyor, yüzler kıpkırmızı kesiliyor, dişler gıcırdatılıyordu. T. Buğra …   Çağatay Osmanlı Sözlük

Поделиться ссылкой на выделенное

Прямая ссылка:
Нажмите правой клавишей мыши и выберите «Копировать ссылку»